24 Temmuz 2015 Cuma

BAŞLIĞI BULUNAMAYAN YAZILAR – 1

Bu da Çiçek Hanım’dan yadigar olmalı; başlık koymadan yazıya geçemiyorum.

***
Çiçek hanım, hafif röfleli kumral saçlarını abartısızca fönletmiş olurdu her zaman… Defter ve ders kitabını koltuğunun altına sıkıştırmış halde sınıf kapısından girerken yüzünde aynı ciddiyet dururdu. Hayır, Çiçek Hanım’ınki asabi bir ciddiyet değildi asla; güngörmüş, yaşını almış, oturaklı bir ciddiyetti… Türkiye genelinde tanınan, varlıklı bir adamın karısıydı; öğretmenliği zevk için yapar, maaş almazdı karşılığında. Bürokrasi hazretleri mutlak vermiştir o maaşı da biz ne yaptığını bilmezdik. Sarı bir vosvosu vardı, okulun bahçesinde arabayı gördüğümüzde anlardık Çiçek Hanım’ın o gün dersi olduğunu. “Hoca” dedirtmezdi kendisine, “öğretmenim” demeliydik.

Okuma parçalarını seslendirme görevi, boncuk boncuk terlememize yeterdi. E’leri uzatmaktan, şapkalı a’yı doğru telaffuza kadar her detaya dikkat eder ve derhal düzeltirdi. 13 yaşındaydık ve ulu orta kusurlarımızın düzeltilmesi hoşumuza gitmiyordu. Allah’tan Çiçek Hanım kimseye iltimas geçmezdi de, eşitliğin verdiği güvenle daha az utanırdık.

Kompozisyon derslerini sarakaya almak imkansızdı. Güzel ve akıcı Türkçesiyle karşısındaki öğrenciyi zarif bir şekilde paylar; yaptığı arsızlığa bin pişman ederdi. Hoş, Çiçek hanıma, diğer öğretmenlerimize yaptığımızın binde birini yapamazdık ama kazara yaramazlığa yeltendiğimizde de cevabı pek ağır olurdu.

Sesini hiç yükseltmedi Çiçek Hanım bize… Gerek kalmadı.

Kimseye iltimas geçmezdi geçmemesine de, sevgisini biraz daha fazla izhar ettiği iki kişi vardık sınıfta; ben ve Özgür. İkimizin de Türkçe derslerine ilgimiz, uyarılarını can kulağıyla dinlememiz hoşuna giderdi. Özgür beyefendi bir çocuktu ama benim için “hanımefendi” nitelemesi biraz abartılı bir iltifat olurdu. Çiçek Hanım’ın sevgisi ve güveni sırtımda bir yüktü esasen… Yaramazlık yapmanın alamet-i farikamız olduğu, üstelik çene yarıştırmada ve haytalıkta elebaşılık ettiğim günlerde, bu çok sevgili Öğretmenimin güvenini sarsmamak için azami dikkat ediyordum. En azından yakalanmamaya çalışarak! Eminim bunun da farkındaydı. Kim bilir, belki biraz da bunun için seviyordu.

Bugün karşılaşsak muhtemelen karşısına çıkan “ben”den pek hoşnut olmayacaktır. Sıkı Kemalistti çünkü. Sonraki yıllarda basından takip ettiğim kadarıyla, mensubu olduğu aile de Kemalist sol gelenekten geliyor.

***

Yazının başına oturduğumda bambaşka konular dolanıyordu zihnimde. Başlığı bulsam sözcükler nazlanmadan sökün edecekti biliyorum. Günlerdir kalbimin üzerinde taşıdığım o kocaman taşı kaldırıp atacaktım. Hatta belki harflerle el ele verip nara atacaktık: Kendinize gelin ey insanlar! Aklınızı başınıza toplayın!

Tam da Çiçek Hanım’ın istediği gibi kuracaktım giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini…


Ama olmadı, başlığı bulamadım. 

Tecrübeyle sabit: Başlığı bulunamayan yazıların sonuç bölümleri de bağlanmıyor.